Bulut Atlası, kitabını da okumuş biri olarak uzun süredir beklediğimiz bir filmdi. Özellikle fragmanını da izledikten sonra, filmden beklentimiz biraz daha artarak devam etti. 'Filmden ne bekliyordun ki?' diye soracak olursanız, en azından kişisel ilk beş sıralamamızı değiştirecek, belki zamanla da kült statüsüne çıkabilecek bir film ve kurgu bekliyorduk, ama... Sonrasına geçmeden önce kısaca kitaptan ve özellikle de kitabın kurgusundan bahsetmek daha iyi olacaktır. Kitap (ve film) 1850, 1931, 1975, günümüz, gelecek zaman ve gelecekteki bir kıyamet sonrası zamanda olmak üzere 6 farklı zamanda geçen 6 farklı olayı anlatmaktadır. Kitapta bu 6 farklı olay ve zaman (mektup, günlük, anı vs. gibi) 6 farklı edebi üslupla anlatılmıştır ve bu da romanın filme aktarılmasını zorlaştıran hatta imkansız kılan bir etkendir ki kitabın yazarı David Mitchell da verdiği röportajlarda bunu vurgulamaktadır. Film de en başta bu farklılığı verememenin kısırlığını yaşamaktadır. Kitapta (ve filmde) 6 farklı olay ve zaman anlatılmasına ve en eski zamanla en son zaman arasında binlerce yıl olmasına rağmen, bütün olaylar birbirlerine ufak ayrıntılarla bağlanmışlardır. Kitapta bu daha çok başta bir doğum lekesi olmak üzere çeşitli nesneler, isimler ve olaylarla yapılsa da filmde farklı zamanlardaki farklı kişileri aynı aktör ve aktrislere oynatmakla yapmışlardır daha çok. Elbette filmde de doğum lekesi ve başka bağlantılar sunulsa da bunlar kitapta daha fazladır. Film de en büyük dezavantajını burada yaşamaktadır işte. Çünkü farklı zamanlardaki farklı karakterleri aynı aktör ve aktrislere oynatmak, filmi izleyenlerde 'yenidendoğuş' mefhumunu akla getirirken, Bulut Atlası'nın yenidendoğuş üzerine bir film olduğunu düşündürmektedir. Oysa romanın yenidendoğuş ve bedenlenmeyle uzaktan yakından ilgisi yoktur; o daha çok, bizim burada yere döktüğümüz bir bardak suyun topraktan buharlaşarak gökyüzünde bulut olması ve şekilden şekile girerek bir zaman sonra başka bir yere yağmur olarak yağması üzerinedir. Başka bir deyişle iyi veya kötü yaptığımız her hareket bir süre sonra aynı şekilde bize geri dönecek ve bunun tüm evrenin işleyişine de mutlaka bir etkisi olacaktır. Kitapta bu etkiyi yaratan özellikle 'insan doğasındaki bitmek bilmez açlıktır' ve başta Adam Ewing'in günlükleri olmak üzere her fırsatta bu dile getirilerek geleceğimizi şekillendirecek şeyin bu olduğu üzerinde durulur. Film ise kitap kadar bunun üzerinde durmamakla birlikte, efendi-köle ve sistem-asi ilişkisi üzerinde daha çok durmaktadır.
Diğer taraftan filmin en büyük sorunlarından bir tanesi kurgusunda ortaya çıkıyor. Kitap bölümler halinde ilerleyen kısmen sıralı bir kurgu izlerken, film tüm zaman ve olayları paralel kurguyla izleyiciye veriyor. Evet, belki sinema için bu kadar katmanlı bir konunun filmde paralel kurguyla verilmesi kağıt üzerinde kulağa hoş gelebilir, ama bu farklı zamanlar ve olaylar arasındaki geçişler öyle kısa tutulmuş ki, bazen 5 dakika içerisinde 6 farklı zaman ve olayı kavramanız/görmeniz gerekebiliyor. Bu da bir süre sonra izleyiciyi 2 buçuk saatlik bir fragman izlediği hissine kaptırıp filmden koparabiliyor. Özellikle izleyicinin farklı zaman ve olaylar arasındaki bağlantıları görebilmesi/fark edebilmesi açısından bakıldığında, bu hızlı geçişler doğru bir seçimmiş gibi durmuyor. Yine bu hızlı geçişler özellikle 1931, 1975 ve günümüz zaman aralıklarında gerçekleştiğinde ise, aynı aktör/aktristler farklı karakterleri canlandırdıklarından, zamanın ve sahnenin değiştiğini hemen algılayamıyorsunuz. Bu da aynı oyuncuların birkaç rolde oynamasının dezavantajı olarak karşımıza çıkmakta.
Bütün bunlara rağmen Bulut Atlası kötü bir film değil, ama (belki kitabını da okumamızın etkisiyle) beklentilerimizi karşılayan bir film de değil. Görsellik, özellikle kıyametöncesi gelecek zamandaki 'Yeni Seul' sahneleri muhteşem bir albeniye sahip ki bunda Wachowski Kardeşler'in parmağı olduğu açıkça görülebiliyor. Run Lola Run/Koş Lola Koş filmini hatırlayanlar da bu hızlı kurguda Tom Tykwer'in katkısı olduğunu fark edebilirler belki! Son olarak tavsiyemiz filmi kitabı okumadan önce seyredin, kitabı okuduysanız filmi seyretmeyebilirsiniz (size kalmış). Kitap filmden daha güzel. Ama sadece bir film seyretmek istiyorsanız 'mutlaka seyredin'.
Yorum Gönder